28 Temmuz 2009 Salı

Ballad of Dharkan

Sensiz geçen uzun ve soğuk bir kıştı. Aslında sen orda değildin, daha doğrusu ben orda olduğunu bilmiyordum senin. İçimden yalvarıyordum tanrıya, birçok şey için, ne olduklarını bilmiyordum, onun karar vermesini istiyordum. Ve seni çıkardı karşıma, ama ellerimi uzatır uzatmaz parmaklarımın arasından kayıp gittin.


Ve o günden beri, o soğuk kış bitmedi.


Dayanacak gücü bulmak zor, çok zor ama deniyorum. Unutmayı değilde, avutmayı deniyorum kendimi. Unutmaya çalışmanın bir anlamı yok çünkü. Ve bundan sonra olup bitenler hakkında konuşmak istemiyorum.


Çünkü ne dersem diyeyim, Ne yaparsam yapayım

Olanları değiştiremem.

Ne dersem diyeyim, ne yaparsam yapayım.

Seni değiştiremem.


Merak ediyorum yıllar sonra hatırlayacakmısın, hatırlayabilecekmisin adımı, beni? Karşılaştığımızda kucaklaşıp hasretmi gidereceğiz yoksa mükemmel yabancılar olup birbirimizi tanımadan yada aldırış etmeden geçip gidecekmiyiz. Belli mi olur, belkide hem kucaklaşır hem oturur bir yerde konuşuruz, birşey değişeceğinden değil ya hani, maksat seninle biraz vakit geçirmek.


Hem zaten ne dersem diyeyim, ne yaparsam yapayım

Olanları değiştiremem.

Ne dersem diyeyim, ne yaparsam yapayım.

Seni değiştiremem.


Ama bitanem, senden ayrılacağım. Evet doğru duydun senden ayrılacağım. Evet ne dediğimin farkındayım ve tekrar ediyorum senden ayrılacağım. Şaka yapmıyorum, uzaklaşmalıyım. Duyar gibiyim, yok yok duyuyorum. Kendime gelmeliyim, düzelmeliyim.

Yeterince açık olamadım biliyorum, bitanem, ben senden asla ayrılamam ama aklım, kalbim, onları artık senden almalıyım. Alıp yerlerine yerleştirmeliyim. Onların bu acıya dayanamadıklarını hissediyorum. Onların, onların beni çağırdığını duymuyormusun?!


“Aslında biz hergün mutluyduk seninle,

Seninle geçen her saniye ayrıydı.

Ama şimdi, senden ayrılmalıyız.”


Onlarıda duydun, sanırım gidebiliriz artık. Kışı beklemeyeceğim, o soğuk kışı bekleyip herşeyi tekrar tekrar hatırlatmasına izin vermeyeceğim. Bu yaz bitecek herşey.

...

Ve şimdi, iyi bak kendine, gitmem gerek.

24 Temmuz 2009 Cuma

Keep Talking

"Etrafımı saran bir sessizlik var.
  Doğru düzgün düşünemiyorum."

Sözleri aklımdaki gibi düzene sokamıyor, ağzımı açıp onları serbest bırakamıyorum. Bakakalıyorum, anlam veremiyorum hiçbirşeye.

"Bir köşede oturacağım.
 Böylece beni kimse rahatsız edemez.”

Evet, en iyisi bu. Oturup unutacağım. Kendimi, dünyayı, olup bitenleri. Soyutlayacağım kendimi hayattan, yada öyle sanacağım. Kimseyi duymayacağım, yada duymamazlıktan geleceğim. Umursayıp umursamadıkları umrumda bile değil.

...

-Burak, neden orada yanlız başına oturuyorsun?
-(Sanırım şimdi konuşmalıyım.)
-Neden benimle konuşmuyorsun?
-(Kahretsin. Konuşabileceğimi sanmıyorum.)
-Beni duymuyormusun Burak?
-(Doğru sözcükleri bulamıyorum.)
-Ne düşünüyorsun?
-(Dayanamıyorum. Sanki boğuluyorum gibiyim.)
-Burak, gözlerimin içine bak, ne hissediyorsun?
-(Kendimi çok güçsüz hissediyorum.)
-Neden benimle konuşmuyorsun?
-(Ama bu güçsüzlüğümü ifade edemiyorum.)
-Burak, hep böyle yapıyorsun neden konuşamıyoruz biz?
-(Bazen merak ediyorum....)
-Ne düşünüyorsun?

(Biz nereye gidiyoruz?)

....


-Lütfen gözlerimin içine bak ve konuş. Bak yanındayım ve ellerini tutuyorum.
-(Sanki... Boğuluyor gibiyim.)
-Konuş artık ne olur, bu istediğim çokmu?
-(Soluk alamıyorum. Hayat çekiliyor sanki.)
-Ne düşünüyorsun yine?
-(Hiçbir yere gitmiyoruz.)
-Ne hissediyorsun benim hakkımda?
-(Hiçbir yere gitmiyoruz. En azından ben.)
-Neden benimle konuşmuyorsun!
-Benimle hiç konuşmuyorsun Burak!

Nereye gidiyoruz Burak...


(Bu böyle olmak zorunda değil. Tek yapmamız gereken konuşmaya devam etmek. Tabi ben bunu başarabilirsem....)

Koordinatları Güneşin Kalbine Ayarlıyoruz, Tamam.

Önceden de blog açma denemelerim olmuştu fakat kısa süreli ve "aa buda neymiş" temalı denemelerdi, pek ciddiye aldığım söylenemez. Fakat bu seferki "umuyorum" daha oturaklı ve düzenli birşey olacak.

Aslında ben yazdıklarımı blogda paylaşmayı pek seven biri değilim, zaten okuyacak kimse de olmuyor genellikle, yani olanları da ben biliyorum ve okutuyorum. Of çok feci dağıttım konuyu, bunları yazdıktan sonra bir an "niye blog açtın ki o zaman" diye sordum kendime hatta. Neyse, yazdıklarımı blogda paylaşmak istememin nedenini bende tam olarak bilmiyorum, öğreneceğiz. Sanırım biraz sevgili Çağlayan'ın ısrarları yüzünden. =)

Lafı fazla uzatmanın alemi yok, giriş yazılarım hiçbir zaman iyi olmamıştır, belki şu ana kadar hiç yazmamış olduğumdan dolayı.

Dharkan out.